28 Aralık 2009 Pazartesi

sözlükçülerin genişletilmiş evrendeki karşılıkları

sözlükçülerin, star wars alemlerindeki izdüşümlerinin kendimizce yorumlanması*.

*işbu entry tamamen hayal ürünü olup, gerçek kişi ya da kuruluşlarla bir ilgisi bulunmamaktadır.

--- there is no defense there is attack ---

guru: mace windu. çok iyi ışın kılıcı kullanıyor ancak dogmatik, statükocu ve hatta hissi.

kimi raikkonen: bail organa. öyle hep öğreten, hep dikaktik bir yanı var ya senatörün, o yüzden işte. böyle hep kuralcı, sıkıcı bir hayat. hem bail organa speeder kullanabiliyor. kimi de iyi araba kullanıyordur herhalde. umarım en azından, yoksa sadece özgüven eseri bir nick olmasa gerek.

zenci: lando calrissian. yok len yok, renginden dolayı değil. ne olduğu anlaşılamadığından, hani bir o yana bir bu yana oynuyor ya lando, işte o yüzden. o yüzden zenci’nin de bir gün gelip doğru yolu bulacağına inanıyorum.

black eyed withch: chewbacca. özünde gayet iyi bir insan, tıpkı chewbacca gibi ama davası uğrunda saldırganlaşabiliyor da tıpkı bew gibi. benzemesinin sebebi ise efenim, ikisinin de ne dediğini sadece çevresinin anlaması ama ekran başındakilerin öylece bakakalması.

kaamos: daha önceden de belirtmiş idik zira; aayla secura. hoş bir havası var, kaamos’un da sesi hoş en azından.

arzach: jango fett. malum jango fett klonlanıp, milyonlarca kopyasından oluşan bir ordu galaksiyi ele geçiriyor. sonra da imparatorluk askerleri olarak görev yapıyor. düşünsenize arzach’ın klonlandığını, bir tanesi yetiyorken klonlarının olduğu bir sözlüğü. yazık valla. bir de klonların uysallaştırılmış kopya oldukları söyleniyordu. bobo’dan farkları yok şerefsizim.

darth maul: darth maul. saygıyla anıyoruz. darth maul bir apranti idi, darth maul da bir çaylak.

jar jar binks: mock caterpillar. biliyorum cinsiyetler farklı ve kendisi bir dungan’a benzediğinden dolayı değil kesinlikle. belki car car kısmı benzediğinden olabilir ama..

shimi skywalker: tulay1959. genişletilmiş evrende başka anne gördüğümü hatırlamıyorum. sözlükte de öyle. umarım sonu benzemez de kum adamların elinde heder olmaz.

assert h: obi-wan kenobi. obi-wan, jedi code’a sıkı sıkıya bağlı jedi’lardan biri. code da code. assert h da anladığım kadarıyla iyi bir coder. sözlüğün kodu bozulmasın diye canhıraş çabalıyor, bug’ları düzelttiriyor falan. ya hocam bırak dağınık kalsın, bırak bozulsun, rahat ol yahu. tamir eden birileri her zaman çıkar, dert etme.

author: qui-gon jinn. malum sözlüğe çok şey kattı, hem de çok, tıpkı qui-gon gibi. hep farklı olanın peşindeydi, tıpkı qui-gon’un “güçe dengeyi getirecek jedi” açılımı gibi. aramızdan erken ayrıldı, tıpkı qui-gon gibi. ancak aramızda olmadan da uzaktan bizimle haberleşebiliyor, tıpkı qui-gon jinn gibi. may the force be with you bro.

owencan: sarlacc. hani şu tatooine’deki çukur şeklindeki canavar.

--- there is no defense there is attack ---



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

13 Aralık 2009 Pazar

kaamos

kendisini aayla secura'ya benzetmekteyim. ha ne bakımdan, şekil şemal mi derseniz? yok. o kısmını bilemem. görmedim, etmedim. bir maymun, iki maymun. zira içinde bulunduğu grup itibariyle tek dişi moderatör olması tek dişi jedi'ya öykündürüyor durumunu da. işte bu yüzden sırf bu yüzden işte, yaşamdan çok ölüme yakın olduğumuz için; güzeller güzeli aayla gibi bir "order 66" vukuatında ilk harcananlardan olur kanısındayım.

ha şimdi akla "lan o zaman sith kim, yoda kim?" soruları gelir. bakın o kadar karıştırmayalım mevzuyu. sidious kim, yoda kim? kim vader olur, siyaha girer? kim obi-wan olur çölde yaşar detaylarına girmeyelim. şu bir gerçek ki mevcut kadronun hemen hemen hepsi o ortalama jedi'lar gibi sapır sapır dökülürler, zira klasman anca o kadar.

ve maalesef kaamos da aayla'nın felucia'nın renklerinde kendine yeni bir yer edinmesi gibi başka başka ortamlarda yeni bir kaamos'a doğru gider. "for a safe and secure society!.."



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

12 Aralık 2009 Cumartesi

can alıcı star wars replikleri

yaşlı obi-wan'ın genç luke skywalker'a cumhuriyet dönemini anlatırken söylediği:
-for over a thousand generations the jedi knights were the guardians of peace and justice in the old republic. before the dark times, before the empire.*

her ne kadar kendisinden çok hazetmesem de, master yoda'nın jedi temple'daki enkaz sonrası obi-wan'a söylediği:
-the boy you trained, gone he is. consumed by darth vader.

ve tabii ki yüce şansölyenin son senato oturumundaki konuşmasının en can alıcı kısmı:
-in order to ensure the security and continuing stability
-the republic will be reorganized
-into the first galactic empire! *

ve üstad'dan tokat gibi bir karşılık daha:
-the attempt on my life has left me scarred and deformed.
-but i assure you. my resolve has never been stronger!

ve bir de şiirsel bir gazlama genç skywalker'a:
-i can feel your anger. it gives you focus, makes you stronger.

kim daha anlamlı "stronga" diyebilir ha? kim?



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

domino's pizza

bunlardan herhalde otuz kere falan pizza almışımdır, çifterden altmış diyelim. ya bir kere bahşiş verdim ya da hiç vermedim, tam hatırlayamıyorum. napiim amına koyim her pizza da yakılmaz ki, hep kara hep yanmış.

sonra n'aptım, geçtim little ceaser's'a; ilkinde değil ama daha ikinci siparişte 25 liraya 5 lira bahşiş verdim. onu verirken de düşünmedim değil hani, "lan dominoculara haksızlık mı ettim acaba? bu bir ihanet mi yoksa" diye lakin o para istemsiz çıktı cüzdandan, öyle bir anda.

tamam itiraf ediyorum. eve gelmeden önce yolda acayip sıkışmıştım, umumi bir tuvalete girmek zorunda kaldım. on lira üstü olarak da 4 tane birlik bir de 5 lira verdi helacı (ne fonetik bir sözcük değil mi? iyi ki kenefçi dememişim! ahahaha!). 4 lirayla bir sayısal aldım, 5 lirayı da cüzdana sokuşturdum. sayısal cüzdana girdi, 5 lira pizzacıya gitti. bilemiyorum hep boktan bir şansım olmuştu, belki bu sefer dönmüştür.

not: farkındayım çok sikik bir entry oldu ama formata uydurdum. n'aptım? başlığı işaret ettim, öyle mal gibi gösterdim "aha bu" dedim. gösterince, bu deyince (hani ismi nitelemiş oluyorsun ya, işaret sıfatı meselesi) tanımlamış oluyorsun zira. sözlükte böyle. gerçek hayatta adamı öyle mal gibi gösterip tanımla bakalım napıyorlar? kan mı alıyorlar, trombosit mi ayrıştırıyorlar?
neyse sonra n'aptım? bu dediğimin benzeşiyle söze devam ettim, sonra bokun püsürün içine girdim, pizzacıdan neredeyse hiç bahsetmedim. peki n'oldu? boktan ama legal bir entry oldu. legal terimini çok seviyorum. sözlük jargonunu çok seviyorum. "god bless america" büyüksünüz sözlüğün kanaat önderleri. ufkumuzu genişletiyorsunuz.

oh la la, ukala editi: lidıl sizırs'ı her zaman yanlış yazarım. yine öyle olmuş. intüsiyastik mi ne karın ağrısıysa, onu da hiç berecemem mesela. telaffuz bile edemedim yıllarca, öyle işte. affetsin yüce bilgeler.



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

5 Aralık 2009 Cumartesi

önemli olan burada kimin yaşadığı değil

pansiyon manzumeleri nin en mükemmel parçası. bir bukowski klasiği. hatırda tutulması keyifli, ibret alınması elzem dizeler birlikteliği. güney'in üstad'ının factotum dönemlerinden; sigara izmaritleri ve boş içki şişeleri arasından sıyrılan mürekkep izleri:

önemli olan burada kimin yaşadığı değil
kimin öldüğü
ne zaman öldüğü değil
nasıl öldüğü
büyük insanların tanınmışları değil
adı sanı duyulmadan ölenleri önemli
ülkelerin tarihleri değil
insanların yaşamları önemli
masallar düşlerdir
yalanlar değil
ve insanlar değiştikçe
gerçekler de değişir
ve gerçekler durağanlaştığında
işte o zaman insanlar ölecekler
ve böcek, ateş
ve seller
gerçek olacaklar



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

20 Ekim 2009 Salı

sözlükçülerin twitter sayfaları

"güzel yüzlü mavi gözlü insanların olur da benim olmaz mı?" kabilinden hareketle bir tane de ben açayım, artık sözlükte yaşayamadığım sosyalleşme ortamını feedleye feedleye tadayım dediğim bir garip sevdanın ürünü sayfalar. (tanım yapalım da kıçımıza kaçmasın değil mi? ey sözlükçü!)

efenim aklıma gelmişken bu feed olayını ben feed-->seed-->sidik geçişleriyle* fena halde işemeye benzetiyorum. hani insanın büyük ihtiyacı çok olmaz ama gün içinde sürekli çişini yapabilir ya, bu feed olayları da ona benziyor. ne yapsak yazıyoruz yahu. aha! şimdi esnedim, dur onu da yazayım.

velhasıl kimilerimiz de boncuk arama sevdasıyla çıktık yola, sonumuz hayrola..

http://twitter.com/esjinaeotr

* sanırım bu zihni geçişlere "transfer" deniyordu. en azından ben psikoloji dersinden öyle hatırlıyorum. sahiden sistem değişikliği ayağına haftada bir saat olan psikoloji dersi iki saate çıkmıştı. hayır bir yıl boyunca derslerin en az yarısını ben anlattım, ona yanarım. hocamız da anthony perkins'in annesine benziyordu, hani psycho filmindeki kadın.

**bu arada belirtmeden geçemeyeceğim. tweet'ler aracılığıyla küfretmeyin reca ederim. zira (bkz: #16646096) daki şartlar aynen burada da geçerli.


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

9 Ağustos 2009 Pazar

mariadebonne

ne adını sanını bilirim kendisinin ne de resmini cismini görmüşümdür. limon'la bition'la da uğraşmam, merak da etmiyorum. kendisiyle bir kere bile mesajlaşmamışımdır ki ben zaten mesaj sevmiyorum. yazdıklarını okuyorum ki bu da bana yetiyor.

bende bıraktığı izlenim, belki bazıları tarafından çok iddialı bulunacak ama "en iyi sözlük yazar"larından biri olduğu yönünde. sözlükteki en iyi yazarlardan biri demedim özellikle. o iş biraz karışık, burada her türlü insan var. sırf yazar olduğu halde sözlükte de yazan iki roman yazarı tanıyorum ki zaten çok az kişi tanıyorum.

mariadebonne ise sözlük yazarı olarak en iyilerden biridir kanımca. çünkü sözlüğün konsepti belli, bir blog bir forum değil, bir taraftar sitesi değil aslında ama zaman zaman bunların hepsi oluyor. sözlük daha çok bir grafiti panosu gibiyse, yarı ciddi hatta zaman zaman ciddiyetsiz bir vikipedi platformuysa mariadebonne bu konsepte en çok katkı sağlayanlardan ve buna en uygun yazanlardan biri gördüğüm kadarıyla.

ne yapmıyor mariadebonne? gördüğüm kadarıyla iki yüzlülük yapmıyor. ne yapıyor? açıklıkla kendi tarzında dile getiriyor pek çok şeyi. bu tarz da kimilerinin hoşuna gitmeyebilir ama benim hoşuma gidiyor sözgelimi.

ne denmiş kendisi hakkında? rahatsız olduğu durumlarda nick altına entry girermiş, eleştirirmiş. bu söylendiğine göre kendisinin kimi nick başlıklarına girdiği olumlu entry'ler de görülmemiş, okunmamış. ama ne yapmamış mariadebonne? nick başlıklarına yazdığı pozitif entry'lerde yavşaklığa kaçmamış. öyle gidip de "cancişim, canım canım, cucuş mucuş, sıkarım yanaklarını onun ben" dememiş. entry tarzı rahat ve esprili olmasına rağmen nick başlıklarında yılışmamış.

tabii bu da sözlükte ortalama entry'lere, birbirinin tıpkısının aynısı ifade kalıplarına alışkın olan ve bunlardan başka bir şey görmek istemeyen, hep aynı ve birbirinden arak esprilere gülenlere de yadırgatıcı geliyor olabilir. e ne isteniyor peki kimilerince? sözlükte sadece canciş entry'leri mi olsun nick başlıkları altında? hep olumlu, yapay hatta samimiyetsiz karşılamalarla dolsun ortalık, hepimizin midesi bulansın sonra.

hani hep light side olsun ortalık deniyorsa da gördük her şeyi light side'dan ibaret sananların halini işte. dark side adamın amına koydu. sen hala light'tasın, beyazdasın. siyahı görmezden gelirsen bir gün içinde boğulabilirsin. dikkat li ol. güç de seninle olsun.


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

mock caterpillar

"oh baby baby it's a wild world
i'll always remember you like a child girl"

demek istediğimdir. ayrıca

"olur ya bir gün gelir ya
olur ya kader bu ya
olur ya benden başkasını
gözün görmez olur ya"

dediğimdir.

olmadı kendisine tahrif edilmiş manzumeler evreninden şu örnekle seslenmek istediğimdir:

ben sana talibim bilemezsin
nick’ini her dakika görüyorum
gözlerimin önünde hep gözlerin
seni badilere ekledim bilemezsin
günümü hep seninle geçiriyorum
bu sözlük o eski sözlük müdür
yıllar geçtikçe yeni yazarlar katılıyor
altıncı nesilden sonra sözlük bozuluyor
ben sana talibim sen yoksun

çaylak olmak kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir entry sonrasında ansızın log out olur
tutsak moderatör buyruğunda entry kasmaktan
kimi zaman klavye parçalar hırsından
birkaç şükela çıkarır belki yazdıklarından
hangi badiye sorsa kimi zaman
sözlükteki yalnızlığın munzur gürültüsü

istiklal’de yavşak bir akordeon çalıyor
sanki tanıdık bir şarkı çalıyor
durup mango’nun karşısında deliksiz dinlesem
sana yalanmamış bir dondurma getirsem
sinema biletleri avuçlarımda duruyor
ben mi izlesem yoksa tinercileri mi göndersem
ben sana talibim sen yoksun

belki ağustosta mavi gözlü hatunsun
ah onları bilmiyor kimseler bilmiyor
markası okunuyor gözlerinden
belki söğütlüçeşme’de metrobüse biniyorsun
phileas’lar yolda kalıyor, bezmişsin
belki yorgunsun, duş almalısın, terlemişsin
kumral saçların rüzgarda dağılıyor

ne vakit bir entry yazmayı düşünsem
bu yavşakların arasında belki zor
ayar vermeden ve götümüze girmeden
ne vakit bir entry yazmayı düşünsem
kenarda dursun deyip vazgeçiyorum
eksibition’ı açıp açıp sana bakıyorum
hayır bu böyle olmayacak
ben sana talibim bilemezsin


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

mock caterpillar

çok güssel bir kıs. cancişim olsun istiyorum. şu galaktik yalnızlıkta, imparatorluk kargaşasında..

kendisine yazdığım bir mektubu sözlükçülerle de paylaşmak istiyorum..

--- elmek ---

ilan-ı force ediyorum naboo'ya da gelir misin? eşsiz çimlerde benle seğirtmeye söz verir misin?

evet bebek seni çekemiyorlar biliyorum. senin güzelliğini kıskanıyorlar. hem güzel, hem akıllı, hem kültürlü, hem hem hem hem olmanı hazmedemiyorlar. ve sanırım ben de seni çekemiyorum bebek. seni kıskanıyorum. benle değil de sistemin adamlarıyla bir arada olduğun için; için için senin bulunduğun partileri, hani ben savaştayken benim korumam altında güvenle katıldığın o partileri takip ediyorum. sonra da efemine üniformasıyla bir dream ball'cu gelip de bana saygısızlık yapsın diye değil..

ama bir gün gelecek ben de karşına çıkacağım. aynı renk botlarımı ve pelerinimi giymiş bir şekilde o zirvelerden birinde belki de karşındaki ben olacağım. sana mind trick yapacağım. "sen zekisin, sen zekisin" diyeceğim. tabii sen bunu tekrarlayacağın için sonuçsuz kalacak ama olsun, yılmayacağım. barmene daha önceden hazırlattığım java suyunu havada uçuracak, o zarif ellerinin arasına o ıslak maviliği göndereceğim. işteee biz o gün tükeneeeceğizzz..

senin için bir de şiir yazdım bebek.. halet-i ruhiyemin derinliklerinden gelen şu dizelere can verdiren bebek..

uzun ve yorucu görevler arasında vazgeçtim jedi olmaktan
ve karşımda çürümüş mumya gibiydi yoda’m
ben seninle bir gün tatooine’deki izbe bir barda
ben seninle sadece sezmek zorunda kalanların sezdiği bir komplonun ortasında
ben seninle tusken raider’ların o görkemli coğrafyasında
ben seninle mustafar sisteminin can alıcı yakıcılığında
ben seninle herhangi bir jedi kanının midi-kloryanlarında olabilme ihtimalini sevdim
ben senin beni bilebilme ihtimalini sevdim

--- elmek ---

ve tüm bunların ışığında şu entriyi lordumun en büyük öğütüyle sonlandırmak isterim: "do not hesitate, show no mercy"


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

erotik hikayeler

projeye başladığımdan beri sık sık birileriyle görüşüyordum ki artık sıra ona gelmişti. işe başlayalı uzun zaman olmasına rağmen bir kere bile konuşmamıştık. ama sonunda onun masasında yan yana çalışıyorduk işte. işyerindeki tüm erkeklerin gözünün onda olması benim de onu arzulamama yetiyordu. yürürken kimsenin yüzüne bakmazdı. sıkı yuvarlak kalçaları, siyah kıvırcık saçlarının bukle bukle önüne düştüğü dolgun göğüsleri vardı. buğday rengi canlı teni ise ona apayrı bir seksapel katıyordu. ama şimdi dip dibe aynı masada çalışıyorduk ve sıyrılan mini eteğinin hiç saklamadığı bacakları tüm dikkatimi dağıtıyordu. o klavye kullanırken yanlışını düzeltmek istediğimde elimi tuttuğu an gözlerimizin birbirine kilitlendiğini sadece biz değil tüm çevredekiler gördü adeta. elleri sıcacıktı, ikimiz de heyecanlanmış bir sonraki hamlenin ne olabileceğini anlamaya çalışır gibi donup kalmıştık. o dakika tüm vücudunun nasıl olabileceği geçti aklımdan birden. adeta onu ellerimle soymuş ve büyük bir hayranlıkla izlemeye koyulmuştum ki elini zarifçe geri çekti. kalemi tekrar elime alıp yazmaya başladığımda el yazımın bile değiştiğini fark ettim. çünkü o eller hemen yanı başındaki o diri bacaklara dokunmak istiyordu. daha fazla konuşamayan dudaklarım o cömertçe taşıdığı dekolteden içeri girmek için sabırsızlanıyordu. o an çay servisi için gelen ve benimkini sehpaya koymak isteyen çaycıya burada içeyim dedim. çünkü yerimden kalkamazdım, dışarıdan bakıldığında görünümümde pek de insan içinde normal karşılanmayacak bir değişim olmuştu. eğer zamanı durdurabilsem ona oracıkta sahip olurdum diye geçirdim içimden. ya da zamana yaymalıydım amacımı. elimdeki kağıtlara “telefonun ne?” diye yazdım, o da numarasını. yan masadaki sevimsiz kadının yerinden kalkmasını da fırsat bilerek sağ elimi gezdirmeye başladım bacaklarında ve yukarılara doğru kaydırıyordum, tam o saklı sıcaklığı hissetmiştim ki ustam girdi içeri.

“bre gafil, uyan o gaflet uykusundan” dedi. “çok çok uzak bir galakside uzun zaman sonra yaşayacak elin insan kaynakları uzmanı kadınıyla ilgili fantazya kurmaya utanmıyon mu keraneci” dedi. “nasıl bir hayal dünyan var anlamıyorum ki fabrika gibi üretiyor maşallah” diye devam etti, “sana güç bile bir şey yapamaz” diye de baskıladı durdu. o an utanmasam da ustamın gelişini sezemediğim ve düşlerim yarım kaldığı için hayıflandım. işte o an benim dark side’a bir adım daha yaklaştığım an oldu.

hayır hacı, kamışa su yürüyeli yıllar olmuş, hep tozun toprağın içinde lightsaber sallamışız, ne bir hatun yüzü görmüşüm ne bir şey. hep elizabeth hep eleanor. “yürü tatooine’e gidiyoruz” dedi sonra, “hutt’lar sorun çıkarmış, çözmemiz lazım”. tamam amına koyim geliyorum diyecek oldum tuttum kendimi. “hoop cazibe hanım” dedi, “ışın kılıcını da al istersen”. sonra da numarasını yaptı tabii, “this weapon is your life”. yes master dedim. içimden de ilerde o ışın kılıcını götüne sokacakmışım gibi geliyor bana ama du bakalım dedim düştüm peşine.


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

insanları yönlendirmek

herkese sarılmaktır. sarılmak candır. cancişlerim benim, ne güzeller. bir cancişim daha gelip de "beşere istikamet eylemek zanaatlerin en meşakkatlüsüdür" diyene kadar tam olarak anlaşılmayacak kavramdır.

ha benim için anlamı çok başkadır, anca yüce şansölyenin ağzından dökülen kelimeler hissiyata tercüman olabilir ki o da başka bir dünyanın gerçeğidir;

"in order to ensure the security and continuing stability, the republic will be reorganized into the first galactic empire, for a safe and secure society"


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

otuzluk abilerden genç sözlük erkeklerine öğütler

otuz numeroyu taze devirmiş olanından alçakgönüllülükle..

öncelikle eğitime zamanında başlayın. çünkü 7 çok geç ve 4 dedin mi bir padawan temple’a girecek, bir apprentice eteğe yapışmaya başlayacak arkadaş.

hayatı bir macera tadında yaşayın gitsin. öyle çok uzun vadeli planlar yapmayın, hatta en iyisi hiç plan yapmayın. pod yarışlarına inanın. olmadı at yarışı diyeyim ben size.

elinizden geldiğince gezmeye bakın. çok gezen mi çok okuyan mı ikilemine düşmeyin. güce inanan birini hiç okurken gördünüz mü? yok. ama o sistem senin bu gezegen benim sürterken görmüşsünüzdür.

sezgilerinizi geliştirmeye bakın, nerede işe yarayacağı hiç belli olmuyor. gün gelir kumburgaz’daki misafirler size de uğrarlar en azından bir mind trick dener fiyaka yaparsınız.

kapıları ardınızdan sert kapatmayın. tatooine gibi olsa da her zaman dönecek bir eviniz olsun. coruscant’taki sahte mimarisindense naboo’daki huzura değer verin.

istekli ve hırslı olun ama kibirli ve küstah olmayın. “i slaughtered them like animals” diyecek kadar hatırlayın ama “i hate you” diyecek kadar unutkan olmayın.

kimseyi sırtından bıçaklamayın, zira ileride çok pis hesap verebiliyorsunuz.

ve kadınlar..

her şeyden önce onların kanındaki midi-kloryan sayısının sizinki kadar olmadığını bilin ve ona göre hareket edin..

karizma yapacağım diye bir kadına kıl kıl davranmayın, o ışın kılıcını götünüze sokarlar afedersin, bizzat yapanlarını tanıdım.

cool davranın ama sevecen olun. bir kadının şefkat ihtiyacı bir imparatorun güç ihtiyacından az değildir.

ve elbette hayatınızda bir “padme” olursa onu asla bırakmayın. gururu korumanın yolu sevgiyi yüceltmekten geçer, zaafları beslemekten değil..

may the force be with you my friends..
may the force be with you..


(ekşi sözlük’teki entry’mden)

avasas'ın korkunç ofis partisi

derviş, fikir, zikir...
ayrıca bu partiye katılanlar bir hafta boyunca buna da katıldı: (bkz: deli kaçtı kuyu taş ve biz kaldık)

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

tulay1959

geçmiş doğum gününü kutlamak isterim kendisinin. gördüğüm kadarıyla hayli popüler ve sevilen bir insan ve ben de bir nick başlığı altındaki ilk entry’mi yazıyorum. hatam olursa affola.

yıllardır sözlüğü okuyan, aylarca da yazdıkları görülsün diye bekleyen ama söylendiği üzere az yazıp bekleyen, ve sonunda yazmaktan da vazgeçen biri olarak aylar sonra ilk defa bir şeyler karalamak istedim. uzun zamandır okuduğum için sözlüğün bazı önemli şahsiyetleri hakkında fikir sahibi olduğumu ve kimseye de ne sataşma ne ayar verme ne de laf sokma gibi bir niyetim olduğunu söylemeliyim.

ancak ben ekşi sözlükte yer etmiş bu doğal olmayan sevgi kelebekleri uçuşlarından şahsım adına rahatsız oluyorum ve bunu da medeni bir biçimde belirtme ihtiyacı içindeyim.rahatsız olan başkaları da olduğundan eminim (biliyorum) ama bir sessizlik hakim işte genel anlamda, ben de sesleri olayım istedim.

şimdi bu hanımefendi, anladığım kadarıyla gayet sevilen bir insan ve de seven bir insan. bunlara lafım yok, kişinin yüreği sevgi dolu olabilir, hatta bunu açıkça gösterebilir de. güzel meziyetler tabii.

ancak kendisine yönelik bu “anne” deyişleri, “anne” yerine koyuşları (ablalar da var aralarda) anlamam mümkün değil. bir insan sevdiğine sarılabilir de gayet tabii, sevgisini de hissedersiniz ama telefon etmeden önce hissetmeler, malum olmalar, hatta hatta telepatik bağlar kurmalar.. bunlar son zamanlarda gördüğüm en yapay duygu tezahürleri. malum bir yarışma programındaki büyük hissetme, küçük hissetme durumlarından farklı olduğunu da düşünmüyorum. bir de tabii kendisinin, bu suser’ların başlıkları altına yazdığı tek kelimelik girizgahlar içeren, yani “oğlum”, “kızım” gibi başlayan entry’leri var. al gülüm ver gülüm durumları. karşılıklı sevgi alış-verişleri, enerji transferleri falan..

ayrıca görüyorum ki bu hanımefendi ve sevenleri-sevdikleri arasında adeta şeyh-mürit ilişkisi tarzında bir bağ bulunmakta, sanki bir modern çağ tarikatı daha.hani anneler babalar; kızlarımız, oğullarımız nadan hocanın evinden çıkmıyor, ne yapsak ne etsek de kurtarsak diye dört dönüyor ya, yakında tulay1959’a kaptırdık çocuklarımızı, artık ona sarılıyorlar, bizi sevmiyorlar deseler yeridir.

yine de şunu belirtmek isterim ki, bu sevgi dolu genç yüreklerden annesi olmayanlar vardır da o duygusunu böyle yaşıyordur ona lafım olamaz, kimseyi de rencide etmek istemem. ama annesi uzakta olanlar değil kesinlikle kastettiklerim. öyleyse gider sarılırsın annene, daha çok ararsın, sevgini gösterirsin, hem bir başkasını daha sevindirmiş olursun. herkes annesine tulay1959’a gösterdiği sevginin, bağlılığın yarısını gösterse hem sadece bir insan yerine onlarca insan sevindirilmiş olur, hem de bu yapmacık samimiyetlerin gösterilmesine gerek kalmaz.

eleştirimin yapıcı olarak algılanacağı ümidiyle nice yıllara..



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

sabırtaşı yazar

bir nevi padawan ya da apprentice. artık öğretiye göre şekillenecek olup, bir jedi ya da sith olmak için önünde uzun yol olan kişi.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

darth sidious

bir sözüyle nick seçtiren star wars karakteri.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

yağmur yağarken şemsiye satın alanlar

fırtınalı bir istanbul akşamında 3 ytl ödemek suretiyle benim de katıldığım insanlar kervanı.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

the roominghouse madrigals

önemli olan burada kimin yaşadığı değil adlı mükemmel şiirin yer aldığı, mayakowski ve nazım hikmet esintilerini de kitaba taşıdığı; şairin factomum dönemine ait yaşanmışlıklarının dizelere döküldüğü kitap.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

beni hiç sevdin mi

ayrılık sahnelerinde ya da ayrılık öncesi tiradın atıldığı sahnelerde ekseriye hatunların sorduğu, oysa erkeklerin sormasının daha uygun olacağı ama gururu bırakmamak adına ağzına bile almadığı tümce.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

arjantin bardakta çay içmek

ama midesinden ama ilaç kullanımından dolayı alkol alamayıp da kendini teine veren elini korkak alıştırmayanların gerçekleştirdiği eylem.

(ekşi sözlük’teki entry’mden)

not: ayrıca bu konuyu başlık olarak ben açmıştım. bende ayrı bir yeri var, ancak pek rağbet görmedi. yalnız kaldı başlık, ben de çok üzüldüm.

turklandbank

bünyesinde light side taraftarlarından çok dark side üyelerini barındıran türkiye'nin en küçük banka uzayı.

(ekşi sözlük'teki entry’mden)

gözlük silme bezi

yumuşak bir peçete ya da kağıt mendilin de aynı görevi üstelenip rahatlıkla ikame edeceği nesne.

(ekşi sözlük'teki entry’mden)

dark side of the force

sözlükteki kimliğimin çıkış noktası olan zihniyet. bir yol, bir öğreti.

(ekşi sözlük'teki entry'mden)

registerfly

icann accredited özelliği kalmamasına rağmen reseller olarak hala domain kaydı yapmakta olan, ancak teknik sorunları farkedemediği için bazı prosesleri düzgün çalışmayan bu yüzden çeşitli geri bildirimlerle kendilerine yardımcı olduğum, ancak sorunları hala çözememiş olan yarı beceriksiz domain registrar.

(ekşi sözlük'teki entry'mden)

facebook'ta eski sevgiliyi aramak

soyadları muhtemelen değiştiğinden sonuç vermesi zor, şahsımda ise her denemesi başarısızlıkla sonuçlanan eylemdir.



(ekşi sözlük'teki entry'mden)