24 Ocak 2010 Pazar

stevemcqueen

son zamanlarda görüyoruz; birileri geliyor, birileri gidiyor, böyle her daim yoğun bir sirkülasyon. hani ik’cı* hanımkızlarımızın tabiriyle yüksek bir “turnover” mevcut. darıldığı için gidenler mi dersin, saçmaladığı için uçanlar mı, nostalji olsun ya da hit alsın diye geri getirilenler mi, çok dik olduğu için ayağı kaydırılanlar mı? hepsi bunun bir parçası. tıpkı steve kardeş gibi.

kim niye gitti, kim neden döndü, ilgilenmiyorum, zira sebebi ya da sonucuna etki etmediğim şeyden bana ne. bir ortam var ve orada bulunanları görüyoruz biz, anca onlarla ilgili konuşabilirim.

steve kardeş de son gelenlerden, zaten daha önce de gidenlerdendi. bence şanslı da bir anlamda, gidilen yerlerden dönmeler pek zordur malum, onunki çok zorlu olmamıştır umarım.

ilk döndüğü günü hatırlıyorum, o gün hakkında yazılanları okuduğumda haksızlık ediyorlar sanki diye düşünmüştüm. kendisiyle ilgili “tükürdüğünü yaladı” anlamında bir şeyler yazmışlardı ki o da kısa bir süre sonra bir şekilde öyle olmadığını kanıtlamıştı. helal olsun demiştim, sağlam bir duruşa benziyor diye düşünmüştüm.

sonraki günler de takip ettim yazdıklarını, nelere kimlere yazdığını. ilk önce entry’lerini bir hayli azalttı, sonra herhalde sağlam olduklarını düşündüklerini bıraktı ve yenilerini yazmaya koyuldu, hatta meydan okur tarzda entry’ler de yazdı, nabzı iyi yakaladığını fark ettirdi.**

bol şukular aldı, en beğenilenlere girdi, kısa sürede karması çıktı. yine aynı meydan okumalar devam ediyor tabii.

sonra geçenlerde gördüm ki author nam cem şancı ile de twitter üzerinden kapışmalar yaşanmış, hatta sonrasında da blogunda bir özür yazısı yazmış. orada author’un egosundan, altı doldurulamayan özgüveninden bahsediyor. işte ampul abi orada devreye giriyor.

çünkü steve kardeş daha önce de arzach ile ilgili yazmış ve yazdığı iki entry zamanın ötesine gitmişti ki biri arzach’ın twitter adresini veren diğeri de onu öven entry’lerdi. steve kardeş bankacı olduğuna göre o jargondan konuşalım. malum arzach’ın pek iyi bir repütasyonu yok bu mecrada. e steve kardeş de sözlükçülük ruhuna karma afyonunu çekmiş biri, sildi tabii o entry’leri, sonra yenilerini yazmış, onlara ne yapar bilemem.

lakin author nam cem şancı ile ilgili yazdıklarına bakınca cem şancı’nın özensiz yazıları olduğunu, kitap yazmanın kişiyi yazar yapmayacağını söylüyor. tamamen tarafsız gözlerle baktığımda –ki ne author’a bir sempatim vardır ne de steve kardeşe bir antipatim, ikisini de tanımam etmem- auhor’un her ne kadar klavyede aynı sözcük içindeki harflerin yerlerini ters yazma gibi daha çok 10 parmakçıların yaptığı tarzda hataları olsa da ve hatta kimileri tarafından sabun köpüğü tadında yazdığı düşünülse de, velev ki içi boş yazdığını bile kabul etsek de türkçe’ye olan hakimiyeti; her ne kadar senin yazıların içi dolu görünse de, bir hikayesi varmış izlenimi verse de ve hatta zaman zaman insanları etkilese de senin türkçe’ye olan hakimiyetinden daha fazla kardeş. en azından author özel isimden sonra gelen de bağlacını isme yapıştırıp bir de onu düzgün yazmak istercesine kesme işaretiyle ayırmıyordu. o kezban yazacakken kebzan yazıyordu en fazla.

dahası author binlerce entry yazmıştı ama karmayı bu kadar kafasına takmamıştı. senin sözlük hayatın karmayla can buluyor sanki. karmanın formülünü kimse bilmiyor tabii ama az sayıda ve bol şuku alabilen entry sahibi olununca karmanın daha çok oynadığını senin gibi tecrübeli yazarlar bilir elbette. o yüzden beğenilmeyenler silinir, sonra beğenilenler bırakılır gider.

velhasıl nabız demiştik ya, işte o kalp tribünlerde attığı müddetçe sen de sözlükte bol iş yaparsın kardeş.

o halde mesele nedir kardeş, mesele?
mesele gitmek midir, mesele?
yoksa neden gittiğin değil, nasıl döndüğün müdür mesele?

gladyatör’de commodus hakkında ne dendiğini hatırlarsınız; “roma ayak takımıdır ve o da roma’ya istediğini veriyor”.. umarım kendisi ekşi sözlük’ü roma gibi görmüyordur.

ve bundan sonra da “i am the william wallace” tarzı metinler yazmaz umarım. zira bizler gibi nickleri arkasına saklanan ve kendisiyle ilgili söylenebilecekler en fazla

“yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi
ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar”

dizelerindeki gibi olan tribün seyircileri o toprak zeminde mücadele edemeyebiliriz..



(ekşi sözlük’teki entry’mden)

sözlükçülerin formspring sayfaları

gerek evrensel gerçekler ve gerekse hakkımda bilmek isteyeceğiniz her şey ve daha fazlası için: http://www.formspring.me/esjinaeotr



(ekşi sözlük’teki entry’mden)